belediye otobüsünün tam orta kapının karşısında güneşin yüzüme hiç boş yer bırakmayacak şekilde vurduğu yerdeyim. yanımda ki kokuların herbiri tanıdık.çünkü bu insan yığını şehirlerin içinde yabancı olduğum hneredeyse hiç bir koku kalmadı.soğuk betonların içinde sarımsak,ekmek,ağustosun 6 sında ter kokuları.hepsinin kişilik özellikleriyle beraber üstelik.grounelle kadar hassas burnum yok yahut onun gibi tanrısı değilim tüm insanlık kokularının. ama insanlardan tiksinmem için yeterli geliyor şimdi oturduğum yerden tüm otobüsü dolduran çocuğun külodunda kalan birkaç damla sidiğin, akşam ki şehvetten kalan meninin ve aybışı petlerinin kokuları.
pencere kenarlarını sevmişimdir hep.mesafe ne kadar olusa olsun,güneş ne yandan vurursa vursun kaçmak istediğinde kaçabilecekmişsin gibidir.daha bir sokulurum pencerelere o zaman.
şimdi oturduğum terden nemlenmiş,günde yüzlerce insanın oturduğu koltuktan yanı başımda akıp giden şehrin salak saçma bir o yana bir bu yana savrulmuş binalarınmın arasında doğayı yakalamaya çalışıyorum.bahsettiğim özenle dikilmiş,biçilmiş otlar ,ağaçlar değil. kendi başına büyüyen, insanla savaşan,varoluş mücadelesi veren piç vişneler,kayısı ağaçları,yabanıl otlar,yakılmış yolunmuş dikenler ve hiçbir zaman seralarda özenle yetiştirilmiş güllerin asaletine ulaşamayacak ama yine hiçbir zaman onlar kadar ele düşmeyecek-orospulaşmayacak- geçici şehvetlere ve kandırmacalara alet olmayacak ancak gerçek bir parfüm virtiözünün elinden gerçek şehveti yaratacak çiçekler.yaban çiçekleri.
devam edeceğim...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder