21 Ekim 2012 Pazar

blogger'a

Tamam sen benim robot olmadığıma kani olmak istedin de ben senden emin değilim ki.

Ebukallem'e

Aşk bağırmadan, çağırmadan da aşk. Sizin mahalle bizim mahalle de yok. Bize anlatılan bütün hikayeler iki kişilik. Elif Ba sını bilmem ama Aşıkla Maşuk diyeni de duydum. Yaşadınsa sen bilirsin.

6 Ağustos 2007 Pazartesi

bedava

köylü: Esselamün aleyküm
memur : Ve aleyküm selamen gavlen hissi vukuu üddünya vel hasene.
K:Abovv bu gadarınıda yini işütürün
M: daha uzun idü kesdün
K: iyi itmüşsün böylede gabul iddüm. Sen di bakam neiş idersün burda?
M: hacetimi iderün yasakmıdur?
K: değildür helbet lakin benim tarlama idersün.
M: tarla senündürde altı kimündür.
K: altı yokdür. Olsada sikümde değildür.
M: benim sikümdedir. Tarlanın tahsilatını bol iderün.
K: şincik annamadım. ne idersün?
M: tarlanın tahsilatını bol iderün. Sebzevata can virürün.
K: onu nası idersün?
M: sebzavata ne ilazumdur?
K: torpak ilazumdur, su ilazumdur, güneş ilazumdur...
(sessizlik)
M: pok ilazumdur!
K: o niye ilazumdur.
M: sen tarlana gübre dökmezmisun.
K: dökerin lakün hayvan gübresi dökerin.
M: niye dökersin?
K: Sebzevat gür olsun diyü.
M: hah bende onu iderün, sebzavatı gür iderün.
K: sebnin derdün ne ne işin var benüm tarlamda?
M: gendimi takdimi unuttun. Kusura kalma hemşerüm. Zatım: sadıkul hüsnü şemsün vela hacerün ibnü yusuf el hacip bin farisi vel acemi vel arabi vel türkiii vel grekü vel irmenetül kürdi vel frank veddinül islam- ü (es) ismail.
K: di bakalım sadıkul hümkü... şeref ...ibine... amaaan
K: hangısını diyün?
M: ismail di . arkadaşlar fırıldak dir. Fırıldak iso.
K: bak şinci fırıldak bey kardeşüm. Tarlama niye geldün , geldün madem niye hacetigi ettün(durur) bunu geç. Benden ne istersün?
M: lafa daldık meseleyi unuttuk. Ben memurun.
K: niysin?
M: memurun. Devlete çalışurun.
K: ha annadım para istersun. Biz parayı virdük.
M: iyi itmüşsün iyi itmüşsünde virgiye zam geldü.
K: bilirün zaten bizde zamlı ittük virgiyi.
M: gavur virgisi 20 dirhem oldu.
K: biz 25 ittük zatı virgiyi.
M: 25 mi ittünüz. Sen irmeni değülmisun?
K: yoo
M: buralar irmeni diyaru değğilmidür.
K: öyledür.
M: sen irmeni değilmisun?
K: ben değilun.
M: rumsun?
K: değilün.
M: greksun?
K: değilüün.
M: e kala kala frenk kaldu.
K: oda değilün.
M: müslümanım dide tam olsun.
K: öyleyün.
M: yoksam bide türkmüsün.
K: sayılur.
M: nası sayılur türkmüsün değilmisün?
K: virgiye gelince türküz , askere gidincek türküz yoksam gavurdan daha gavuruz.
M: sus sus yirin gulağı var.
K: bizim ot bitmez tarlada da ne marifet.
M: tarla didin de hemşerim. Sen türküm didün , müslümanım didün....hacetin geldüyse tutma.
K: o niye kü?
M: sıçtın madem boşa gitmesün. Hatta böyük abdestin varusa beraber idek, köylüyüde toplayak onlarda itsün abdestlerini. Hem tarlanın bereketi bollanır hemde temaşa iderüz. Sizün vergi 30 oldu.
K: itme.
M: ben itmem , halka dirim. Parayı tebadan alır devlete virürün. Onlar gaymelere cıgaramı sarar gıçına mı sürer bilmem. Bak muhebbet gine boka sardu.
K: bu niyin virgisi.
M: bu virgiye bad-ı hava dirler. Hava virgisi.
K: bad- hava mı didün.
M: bad-ı hava . başı arabi gıçı farisidür lakin türklerden alınur. Hava parasu senin anlayacan.
K: neyimü alacan . hiç bişiy gomadınız zatı.
M: şinci almayacan yatırım iderün şimdilik.
K: adını goysaydınuz bari.
M: goyduk zati. Anket ittük teba bu adı didü. Nazırlarda gabul ittü.
K: havdan para istersünüz.
M: ben bilmem hemşerim. Devlet -ü ali padişah efendimizün fermanidur.
K: sen temaşa iderüz didiydün ya. Ben padişahu isterun onun azına idelim tarlanın virgisini berketinden alsun.



Burak İnan 10 9 2006

yamalı yorgan

belediye otobüsünün tam orta kapının karşısında güneşin yüzüme hiç boş yer bırakmayacak şekilde vurduğu yerdeyim. yanımda ki kokuların herbiri tanıdık.çünkü bu insan yığını şehirlerin içinde yabancı olduğum hneredeyse hiç bir koku kalmadı.soğuk betonların içinde sarımsak,ekmek,ağustosun 6 sında ter kokuları.hepsinin kişilik özellikleriyle beraber üstelik.grounelle kadar hassas burnum yok yahut onun gibi tanrısı değilim tüm insanlık kokularının. ama insanlardan tiksinmem için yeterli geliyor şimdi oturduğum yerden tüm otobüsü dolduran çocuğun külodunda kalan birkaç damla sidiğin, akşam ki şehvetten kalan meninin ve aybışı petlerinin kokuları.

pencere kenarlarını sevmişimdir hep.mesafe ne kadar olusa olsun,güneş ne yandan vurursa vursun kaçmak istediğinde kaçabilecekmişsin gibidir.daha bir sokulurum pencerelere o zaman.

şimdi oturduğum terden nemlenmiş,günde yüzlerce insanın oturduğu koltuktan yanı başımda akıp giden şehrin salak saçma bir o yana bir bu yana savrulmuş binalarınmın arasında doğayı yakalamaya çalışıyorum.bahsettiğim özenle dikilmiş,biçilmiş otlar ,ağaçlar değil. kendi başına büyüyen, insanla savaşan,varoluş mücadelesi veren piç vişneler,kayısı ağaçları,yabanıl otlar,yakılmış yolunmuş dikenler ve hiçbir zaman seralarda özenle yetiştirilmiş güllerin asaletine ulaşamayacak ama yine hiçbir zaman onlar kadar ele düşmeyecek-orospulaşmayacak- geçici şehvetlere ve kandırmacalara alet olmayacak ancak gerçek bir parfüm virtiözünün elinden gerçek şehveti yaratacak çiçekler.yaban çiçekleri.

devam edeceğim...

4 Ağustos 2007 Cumartesi

ben bu deliyi sevmedim.

çocukluğumdan hatırlarım, her mahallenin bir delisi olur. bir de foğrafçısı. foto rıfkı, stüdyo yeni dünya v.b. o fotoğrafçılarla deliler arasında çok güçlü bağlar vardır.sanki birbirlerinin vizyonlarını tamamlayan iki ünlü şahsiyet gibi. bir çok fotoğrafçı o mahallenin delisini en büyük çerçevede, vitrinin en güzel yerinde teşhir eder, bazende yetinmeyip başka mahallerden yeni yüzler keşfederdi vitrini için. hem delinin namı yürür hem de fotoğrafçı sempati kazanırdı halk tarafından.

bende severim delileri. aslında biz severiz delileri.halk olarak düşkünüzdür. gündelik yaşamda aklı başı yerinde birinde görüpte" patavatsızlık" diye nitelendirdiklerimizi onlar için"deli işte" der gülüp geçeriz. "ah keşke bende yapabilsem" bile dediğimiz olur belki.

benim görmediğim 60'lı 70 'li yıllar hiçbir mantıklı bağ kurulamayacak bu iki insan-fotoğrafçı ve deli- arasında en güçlüsünden duygusal bir bağ kurmuş.

ne yazık ki dijital dünya bize bütün nimetlerini sundu sunmasına ama neredeyse bütün mahalle fotoğrafçılarını tarihe gömerken,delileride kabuklarına itti.

peki ya şimdilerde?

efsane geri döndü. 2000'li yıllar delilerle fotoğrafçıları tekrar buluşturdu.

ne zaman mı gördüm?

bu cuma. peker açıkalın gibi gerçek bir deliyi televizyonda yorumcu yapmışlar. yeni jenerasyon fotoğrafçılar-televizyoncular- mahallenin en azılı delisini ekrana taşımışlar. deli yine en büyük çerçeveyle vitrinin en güzel yerinde. halkımız deli sever doğrudur. ama ben bu deliyi pek sevmedim.
hadi hayırlısı...

amerikan sanatı

kanal d haberin missipi köprüsü'nün çöküş haberini şaşkınlık, hayranlık ve bunların defalarca katı yoğunlukta başka ve tanımlanmaz duygular eşliğinde izledim. elbette bir insanlık dramının orta yerinde kahkaha atacak değilim. hislerim bambaşka.

jenerik o karmaşık duygular anında bir türlü çıkaramadığım ama enfes bir bestecinin elinden çıktığı hemen anlaşılan klasik müzik ve köprünün çöktüğü ilk dakikalarda amerikan ajansları tarafından bütün dünyaya geçilen fotoğraflarla akmaktaydı. sanki felaket senaryolarıyla kurgulanmış bir macera filminin dramatik çözüm sahnelerinin fragmanını izliyormuş hissine kapıldım. fotoğraflar adeta hollywood'un izleyiciyi avcunun içi gibi bilen görüntü yönetmenlerinin elinden çıkmışcasına sanatsal,müzikle örtüşen ve insanı derinden yakalayan karelerden oluşuyordu.

elbette hislerimi tarif ederken şaşkınlık kelimesini kullandım. bütün dünyaya teknoloji satan, yetinmeyip denetleyen abd bir anda şaşa kalmıştı. belkide en çok abd'nin şakınlığına şaşırmıştık. o süper güç henüz 40 yıllık yıkık köprüsüyle kalakalmıştı.

ama benim en çok şaşırdığım şey bu kadar kısa sürede bu anı dünyanın başına gelmiş en büyük felaketmiş gibi gösterebildikleri. zira bana ırak'ta ölen yüzbinlerce insanı bir anlıkta olsa unutturabildiler, bazıları köprüde ölmüş olsalar bile.